Çarşamba, Aralık 18, 2024

Kabak Kemane

 Kabak kemane, Türk halk müziği yaylı çalgılarının içinde yöreselden ulusala geçebilen tek çalgıdır. Önceleri sadece Teke Yöresinde bir kırsal kesim çalgısıyken günümüzde Türkiye genelinde çalınan, halk müziği korolarının en önemli yaylı sazı olmuştur. 

Kabak kemanenin tarihçesi, yapısı ve icrası hakkında internette epeyce bilgi bulunmaktadır. Biz burada kemane öğrenmeyi veya almayı düşünenler ya da zaten öğrenenlerin işine yarayabilecek bazı bilgiler ekliyoruz.



 

Malzeme

Gövde, güneşte dalında kurutulmuş su kabağından olur. Göğüs kısmı kalite sırasıyla oğlak derisi, büyükbaş hayvanların yürek zarı veya yayın balığı derisiyle kaplanır. Eskiden tavşan derisi de gerilirmiş. Oğlak derisi dişi ses verdiği için fazla tercih edilmez. Sap kısmında gürgen, ceviz, akçaağaç, dut gibi sert ağaçlar iyi gider. Burgu olarak önceleri yaygın olan ağaç burgu oldukça azalmıştır ve artık gitar, cümbüş burguları kullanılmaktadır. Akort çok daha hassas olmakta ve uzun süre bozulmadan kalmaktadır.

Kabağın yanı sıra gövde ağaçtan, özellikle dut ağacından da yapılabilir. Hatta yaprak dilimli ağaç kemaneler de denenmiştir. Ancak yapımcılar ağacın köpüksü bir iç yapıya sahip olan su kabağının tınısını veremediği konusunda hemfikirdir. Yine de kaliteli malzeme kullanılırsa iyi işçilikli bir dut kemaneden de güzel ses alınabilir.

 

                                           Ağaç Kemane

                                       

Yay

Kabak kemane yayının keman arşesi gibi öyle kendine has fazla bir özelliği yoktur. Bir çubuğun bir ucundan diğer ucuna misina veya atkuyruğu kıllarının bağlanması ile yapılır. Kemanenin kalitesine göre yay sade veya kaliteli olabilir. İdeal yayın kılları biraz gevşek olmalı ve çalarken orta parmakla gerilmelidir. Aşırı derecede gergin yapılan yaylar hem çalım zorluğu çıkarır ve parmakları acıtır, hem de kılları kısa sürede kopmaya başlar. Kemane alınırken yayı da yanında verilir. Öte yandan diğer bir yaylı çalgı olan klasik kemençenin yayı ise çoğunlukla kemençeden ayrı olarak satılır. Bu, gelenekte kendine özgü bir yay olup kemençenin kalın telleri için ağır olması istenir ve gül, abanoz, pelesenk gibi uygun ağaçlardan yapılır. Ancak son zamanlarda değişik bir durum oluştu. İnce bir çubuktan eskisinin yarısı hafiflikte yaylar yapılmaya başlandı. Bunlar hem kemane hem de kemençe için kullanılmakta ama kemençede yine ayrı satılmaktadır.

Yay alkolle temizlenmeli ve reçine tozunun kılıfı kirletmemesi için ayrı bir poşete konmalıdır. Islak şemsiyelerin konduğu şemsiye poşetleri bunun için uygundur. Reçine tozu bulaşan kılıfı açık havada tinerle temizleyebilirsiniz. Sık dişli küçük bir tarak bakım malzemelerinin arasına eklenerek bazen kıllar onunla nazikçe taranmalıdır. Bu bakım periyodik olarak yapılmalıdır, yoksa kıllara reçine dolup yayın özelliğini yitirmesine yol açabilir.

 

Teller

Kabak kemanede çelik ve sırma bağlama telleri kullanılır.

1. 0.20’lik çelik tel

2. 0.30’luk çelik tel

3. 0.44’lük ince bam teli

4. 0.54’lük kalın bam teli

İstenirse 0.18 ve 0.25’lik kısa sap bağlama telleri de kullanılabilir. Bam telleri için taşlanmış (tıraşlanmış) olanlar tercih edilmelidir. Teller herhangi bir saz evinden kolaylıkla temin edilebilir. Telin kalitesini anlamak için, çelik tel bir ucundan tutulup aşağı doğru sarkıtıldığında düze yakın dalgalı olmalıdır. Eğer kıvrım kıvrım olursa bu, çelik oranı az ucuz tel demektir. Bu tellerden uzak durmak gerekir çünkü iyi ses vermez ve bazen akort bile yapamadan çabucak koparlar.

Bir de üzerinde bazı marka isimleriyle paket halinde satılan teller var. Kemanenin özel bir teli olmadığı için bunlar da bildiğimiz bağlama telidir. Uçlarına keman tellerinin uçlarındaki küçük halkalar bağlanarak paketlenirler. Ancak çelik tellerin gerilimi fazla olduğu için akort yaparken tel halkadan boşanabilmektedir. Öyle bir durumda teli sararak değil de halkanın ortasındaki delikten geçirerek bağlamak daha uygun olur. 

Bazı kaynaklarda kemanenin doğal yapısı ile orantılı olarak keman tellerinin de kullanıldığı söyleniyor ama kemanın E-A-D-G akorduna karşılık kemanenin F-C-F-Bb akordu birbiriyle uyumsuz görünmektedir. Teller basınca dayanamayıp kopabilir veya gövde zarar görebilir. Belki daha büyük boyuttaki su kabaklarında kullanılabilirler.

 

Akort

Kabak kemane ilk şekliyle yöresel olarak çalınan, her ustanın kendine göre imal ettiği üç telli bir sazdı. TRT'de kabak kemane sanatçısı olan Burdurlu Salih Urhan, İzmir’de bağlama yapımcısı Mehmet Coşkun ile çalışarak kemanenin ölçülerini daha standart hale getirdi ve dördüncü teli ekledi. Kemanenin akordu ince telden kalına re-la-re-sol (tunere göre fa-do-fa-si bemol) olarak düzenlendi. Daha sonraki genç kuşak bazı icracılar en kalın teli la çekerek re-la-re-la- akordu yapmaya başladılar. Onların görüşü, bu akortta tüm perdeler aynı hizada olduğundan yeni başlayan öğrencilerin etütleri ve eserleri hem pesten hem de tizden çalmaları ve perde sistemini anlamaları oldukça kolaylaşmaktadır.

Pes sol perdesi, la kararlı ezgilerde yeden, Rast, Mahur, Nihavent, Nikriz, Hicazkâr gibi sol bitimli makamlarda ise karar sesi olarak Türk müziği ses sisteminde çok sık kullanılan önemli bir perdedir. Bağlama, kaval, kemençe gibi bütün halk müziği çalgılarında bulunur. Yokluğu durumunda sol sesinin kemanenin 3. teli üzerinde bir oktav tizden alınması gerekecektir ki sırf başlangıçta öğrenciler biraz kolay öğrenecek diye bu kadar önemli bir perdenin kaldırılmasını anlamak mümkün değildir. Üstelik böyle bir akordun gereği de yoktur, çünkü öğrenim aşamalarında öğrenci boş tellerde iyice çalıştıktan sonra egzersizler ve basit parçalarla pes 4. telden tize doğru adım adım ilerler ki burada tüm tellerin hemen kullanımı gerekmeyecektir. Zaten kemane bağlamaya eşlik edecek şekilde akortlandığı için tiz 1. telin kullanımı oldukça azdır. Bizim tavsiyemiz, öğrenci la akortla uğraşıp zaman kaybetmeden eğitimine doğrudan sol ile başlamalı ve ilerleyip ortanın üstünde bir seviyeye gelince sol telini ara sıra fa diyeze çekerek halk müziğinin yaygın diğer bir düzeni olan Misket düzeni/Eviç makamını da çalışmalıdır.

 

Korunması

Kemanenin gövdesi kolayca kırılabilecek hassas bir yapıda olduğu için ince kılıflara itibar edilmemeli ve kalın yastıklı kılıf ya da sert plastik çanta kullanılmalıdır.

Rutubet kemanenin baş düşmanıdır. Hem sesini azaltır hem de ömrünü yarıya düşürür. Kuru ortamlarda muhafaza edilen kemane bir bağlama kadar uzun ömürlü olabilir. Soba, kalorifer peteği gibi sıcak yerlerin yakınına konmamalıdır. Ahşaba zarar veren böcek ve kurtlar kemaneye de verebilir. Dikkat etmek, kabaktan talaş dökülürse son çare olarak çalgıyı ilaçlamak gerekir.

 


Egzersiz

Kemane diz üstünde dik tutularak çalındığı için uzun süre bırakılırsa tekrar çalarken sol elde yorgunluk ve ağrı olabilir. Onun için devam edilecekse düzenli çalışmalı ve temel egzersizler ihmal edilmemelidir. Önereceğimiz iki temel çalışma vardır. Birincisi boş tellerde sırayla ve atlamalı olarak metronomla çalışmak. İkincisi ise, 4. tel sol ’den başlayarak 1. tel la ’ya kadar Hüseyni, Uşşak, Kürdi, Hicaz gibi değişik dizilerde sürekli gidiş dönüş yapmalı ve gittikçe hızlanmalıdır. Bunlar ilerledikçe klavyeye bakmadan sadece parmaklarla takip ederek çalınmalı ve hangi seviyede olursanız olun düzenli yapılmalıdır. Parmak hafızasının gelişmesi, çalarken önünüzdeki notayı daha rahat deşifre etmenizi sağlar.

 

Transpoze

İleri seviye çalışmalarda 3. re teli la kabul edilerek bağlamada re karar denilen transpoze ezgilerde kullanılabilir. Sesler birbirine çok yakın olduğu için değişik si seslerini çıkarmak ilk başlarda zor olabilir.

 


Kamança

Kamança, gövdesi ağaçtan yapılan bir Azerbaycan çalgısıdır. Günümüzde Türkiye’de de yapılmakta ve halk müziğinde çalınmaktadır. Dış görünüşü kabak kemaneye benzer. Aradaki en önemli fark, deri üzerindeki eşiğin kabak kemanede düz, kamançada eğik olmasıdır. Son zamanlarda gövdesi su kabağından, eşiğin eğik olduğu ve kamança telleri takılan kabak kamança adında yeni bir çalgı üretildi. Televizyon programlarında bu çalgıya bazen kabak kemane dendiği için bir karmaşa olmaktadır. Dediğimiz gibi, bu iki akrabasının olumlu özelliklerini üstünde toplamış yeni bir çalgıdır.



Cumartesi, Aralık 30, 2023

Hep O Şarkı’da Zeki Müren mi Var, Şükrü Tunar mı?

 

1. Giriş

Şükrü Tunar (1907-1962). Klarnet virtüözü. Türk sanat müziğinde klarnetin en önde gelen ismi. Aynı zamanda unutulmaz şarkılar bestelemiş bir bestekâr.

Zeki Müren (1931-1996). Türk sanat müziği denilince ilk akla gelen sembol isim. “Sanat Güneşi” olarak anılır. Şarkıcı, sinema oyuncusu, besteci, söz yazarı, şair, desinatör ve kıyafet tasarımcısı. Assolistliğin yanı sıra o da çok tanınıp sevilen şarkılar bestelemiş.

Ya da gerçekten bestelemiş mi? 60 küsur yıldır ortada dolaşan, gazetelere, kitaplara malzeme olan iddialara göre, Zeki Müren hayatında hiç beste yapmamıştır ve kendisine ait bir tek şarkısı bile yoktur. O bestelerin hepsi de sözüyle müziğiyle Şükrü Tunar’a aittir. Zeki Müren ve Şükrü Tunar arasında özel bir anlaşma vardı. Bu anlaşma gereği Şükrü Tunar o besteleri yapıp Zeki Müren’e hediye etti. (Başka bir anlatımda, bu besteler karşılığında Zeki Müren Şükrü Tunar’a yüklü miktarda para verdi). Üzerinde söz-müzik Şükrü Tunar yazan, Tunar’ın el yazısı ile yazılmış orijinal nota kâğıtlarını görenler var. Zeki Müren bir beste hırsızı ve sahtekârdır.

Zeki Müren klasikten arabeske geçtiği, sahnelere goygoylu okuma tavrını getirdiği için her zaman eleştirilmiştir ama beste hırsızlığıyla itham edilmek farklı bir şey. Sanatçılar hayatta iken bu konuda konuşmadıkları için yapılacak tek şey bestelerini inceleyerek bir sonuca varmak. Önce her iki sanatçının da eser sayısına bakalım.

Şükrü Tunar’ın şarkı ve saz eseri olarak 80 civarında bestesi var. En tanınmış ve internette bulunabilenler aşağıda verilmiştir.

Beste

Makam

Söz Yazarı

Adanın yeşil çamları aşkımıza yer olsun

Hüzzam

          -

Anar ömrünce gönül giden sevgilileri

Uşşak

Ahmet Kaçar

Ay öperken suların göğsünü

Hüzzam

Mustafa Nafiz Irmak

Bir zamanlar mâziye bak ne kadar şendik

Hüzzam

Osman Nihat Akın 

Canımın yoldaşı ol gönlüme bin neşe bırak

Uşşak

Halit Bekir Sabarkan

Dinmez hicran yarasının yaktığı yerler kanıyor

Uşşak

          -

Geçti muhabbet demi ağla gönül yan gönül

Uşşak

          -

Geçti sevdalarla ömrüm ihtiyar oldum bugün

Hüseyni

Hüseyin Sîret Özsever 

Gezer dolaşırsın her an gönülde

Uşşak

Hikmet Hanım

Gönül durup dururken bir güle uçtu kuş gibi

Hüzzam

Selim Aru 

Gözü ceylan gözüdür bakışı mestanedir

Kürdili Hicazkâr

Necdet Atılgan

Gurbet elde her akşam battı bağrımda güneş

Hüzzam

Osman Nihat Akın

Gülen yüzün solmuş sevgilim senin

Uşşak

          -

Güller arasında seni bensiz gören olmuş

Uşşak

          -

Kalbimi bezlederim minnet ü zevkle dilesen

Uşşak

          -

Neden hâlâ seversin onda vefa yok gönül

Hicaz

          -

Ruhsarı gibi gamzesi de afet-i candır

Uşşak

Süheyla Gürses

Söyleyemem derdimi kimseye derman olmasın diye

Hicaz

          -

Unut beni kalbimdeki hicranla yalnız kalayım

Rast

Ahmet Kaçar

Yâdımda o sevdalı yeşil didelerin var

Muhayyer

          -

 

 Zeki Müren de hepsi şarkı olarak yaklaşık 70 eser bestelemiş.

 

Beste

Makam

Söz Yazarı

Aldattın beni seviyorum diye kalbimi yaktın

Hicaz

Zeki Müren

Bir demet yasemen aşkımın tek hatırası

Nihavend

Zeki Müren

Bir gönül hikâyesi anlatırdı gözlerin

Uşşak

Zeki Müren

Bir şarkı söyle de kanasın ruhum

Nihavend

Mustafa Nafiz Irmak

Bir tatlı tebessümün bin vuslata bedeldir

Uşşak

Zeki Müren

Bir tatlı yalan olsa bile sevmeyi vad et

Nihavend

Zeki Müren

Bir yaz yağmuru gibi geçiverdi aşkımız

Hicaz

Zeki Müren

Bu hazan yine kalbim mâziden daha kırık

Hüzzam

Zeki Müren

Bu yağmur seni bana getirsin

Nihavend

Zeki Müren

Deva bulmayacak mı kalbimdeki bu yara

Hüzzam

Zeki Müren

Gözlerinin içine başka hayal girmesin

Nihavend

Sabih Gözen

Gurbet akşamlarında hasretinle inlerim

Hicaz

Zeki Müren

Kalbimdeki tek hatıranın rengi solarken

Karcığar

Zeki Müren

Kınalı keklik idim kanadımı kırdılar

Sabâ

Zeki Müren

Mâzimi unut gel kalbime koy başını

Nihavend

Nezihe Becerikli

O şarkıda sen varsın o şarkıda ben varım

Nihavend

Zeki Müren

Rüzgârlara kapılmış kuru yaprak misali

Hüseyni

Zeki Müren

Seni sevmek sana yanmak senin olmak dileğim

Nihavend

Zeki Müren

Şimdi uzaklardasın gönül hicranla doldu

Suzinak

Zeki Müren

Tekrar bana dönsen yine beni sevsen

Muhayyer Kürdi

Zeki Müren

Uzun yıllar bekledim hakikat oldu rüyam

Kürdili Hicazkâr

Zeki Müren

Yaşamak zevki verir ruhuma sonsuz kederim

Muhayyer Kürdi

Vedat Şenyol

Zehretme hayatı bana cananım

Acem Kürdi

Zeki Müren

 

 

Artık eser incelemesine geçebiliriz.

 

2. Güfte İncelemesi

 Şarkının söz kısmı olan güftenin iki temel kaynağı vardır. Bir şairin güfte olmaya uygun bir şiiri alınıp bestelenebilir, elbette bu her şiir için mümkün değildir. Ya da doğrudan bestelenmek için güfte yazılır. Tabi her güfte yazarı da şair değildir. Vecdi Bingöl, Mustafa Sevilen, Mehmet Erbulan gibi beste yapmayıp sadece güfte yazan şairlerin yanı sıra bestecilerin büyük kısmı aynı zamanda güfte de yazabilir. Mustafa Nafiz Irmak bestekârlığından çok güfteleri ile tanınır. Besteciler yazdıkları güfteleri hem kendileri kullanır hem de diğer besteci arkadaşlarına verirler. Güfte yazarlığı bakımından bestecileri birkaç kategoriye ayırabiliriz.

Birinci gruptakiler, şarkılarının çoğunun sözlerini kendileri yazıp dışarıdan güfte almaya fazla ihtiyaç duymayanlardır. Yesâri Asım Arsoy, Rüştü Şardağ, Yusuf Nalkesen, Şekip Ayhan Özışık bu kategoriye girer.

Bestecilerin çoğunu kapsayan ikinci gruptakiler, birinciler kadar olmasa da bestelerinde kendi yazdıkları güfteleri az veya çok kullanır. Sadettin Kaynak, Osman Nihat Akın, Muzaffer İlkar, Sadi Hoşses, Ferit Sıdal, Teoman Alpay, Necdet Tokatlıoğlu, Alaeddin Şensoy ilk akla gelen isimlerdir. 

Üçüncü sırada ise kendi yazdığı güftesi hiç bulunmayan, ya da yok denecek kadar az olan besteciler gelir. Münir Nurettin Selçuk, Şerif İçli, Cevdet Çağla, Sadi Işılay, Selahattin Pınar, Emin Ongan, Avni Anıl gibi pek çok bestekâr bu kategoridedir. Yani büyük bir bestecinin söz yazarlığı bestekârlığı ile paralel olmak zorunda değildir.

Bu bilgiyi verdikten sonra Şükrü Tunar bestelerine baktığımızda hepsinin güftelerinin başkalarına ait olduğunu görüyoruz. Söz ve müziği kendisine atfedilen sadece Hüzzam makamında kıyıda köşede kalmış bir piyasa şarkısı bulabildik.  

 

 Kirpiklerinin kudreti kalbimi çeldi

Güzel bir bakışın şimdi aklıma geldi

O mahzun duruşun hayatıma bedeldi

Güzel bir bakışın şimdi aklıma geldi

 

Buradan hareketle Tunar’ın söz yazarlığı yönünün bulunmadığını ve yukarıdaki sıralamada 3. gruba girdiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.

Zeki Müren’e geçelim. Mustafa Nafiz ırmak, üniversiteden hocası Sabih Gözen, Nezihe Becerikli, Vedat Şenyol gibi birkaç kişinin 7 güftesini şarkılarında kullanmışsa da bestelerinin sözlerini genellikle kendisi yazmış. Yani Zeki Müren güfte yazarlığında 1. gruba giriyor. 1948 yılında bestelediği ilk şarkısının sözleri de ‘Zeki’ akrostişi ile kendisine aittir.


Zehretme hayatı bana cananım

Elemlerle doldu benim her anım

Kederinle yanıp sönse de canım

İnan ki ben yine sana hayranım


Zeki Müren’in 65 güftesi var ve Suat Sayın, Zekai Tunca, Abidin Gerçeker, Hüseyin Erbay gibi başka besteciler de şarkılarında onun bazı güftelerini kullanmış. Başkaları sahiplenmediğine göre güftelerin Zeki Müren’e ait olduğu kesindir.

Zeki Müren’in ayrıca 1965’te ‘Bıldırcın Yağmuru’ adında şiir kitabı çıkarmış bir şair olduğunu da ekleyelim ve müzik kısmına geçelim.

 

3. Müzik İncelemesi

Bir sanatçıyı diğerlerinden farklı kılan, ayırt edilmesini sağlayan şey tarzıdır. Mesela şarkılarda Sadettin Kaynak, Avni Anıl, saz eserlerinde Refik Talat Alpman, Reşat Aysu başkalarına benzemeyen üslup sahibi bestecilerdir. Tabi bir bestecinin tüm eserlerine onun özel tarzının damga vurması da beklenemez. Günümüzde ‘Bilgisayar Destekli Analiz Yöntemi’ kullanılarak bir bestecinin eserlerinde ses alanı, makamları, perdeleri, ezgisel kalıpları, seyirleri nasıl kullandığı, diğer bestecilerle benzerlik ve farklılıkları daha derinlikli tahlil edilebiliyor. Ancak bizler bunlar olmadan da her iki bestecinin yukarıdaki listelerde verilen şarkılarını dinlediğimizde bir fikir edinebiliriz.

Şükrü Tunar Zeki Müren’den bir kuşak önde, Osmanlıdan Cumhuriyete geçiş döneminin bestecisidir. Şarkılarını klasik-piyasa arası olarak tanımlayabiliriz. Buna karşılık Zeki Müren Cumhuriyet dönemine ait, şarkıda klasik etkisinin iyice azaldığı, Türk Sanat Müziğine dönüştüğü bir dönemin sanatçısı olarak daha incelikli ve modernize besteler yapmış. İlk bestesinden itibaren belli bir üslup sahibi olduğu ve bunu koruduğu görülebilir.

Uşşak makamında Şükrü Tunar’ın ‘Canımın yoldaşı ol gönlüme bin neşe bırak’ ile Zeki Müren’in ‘Bir tatlı tebessümün bin vuslata bedeldir’ şarkıları birbirleriyle çok benzerlik gösteriyor. Zaten ikisi de Zeki Müren icrasıyla bilinir ki çoğu Şükrü Tunar şarkısı Zeki Müren’in okumasıyla tanınmıştır. Tunar ve Müren her zaman çok yakın olmuşlardır ve Tunar Zeki Müren’in hocalarından sayılabilir. Bir etkileşim her zaman mümkündür. Ayrıca Uşşak, Hüzzam gibi makamlarda birbirine yakın ezgi kalıplarına çok rastlanır.

Ancak Zeki Müren’in ‘Bir gönül hikâyesi anlatırdı gözlerin’, ‘Seni sevmek sana yanmak senin olmak dileğim’, ‘Uzun yıllar bekledim hakikat oldu rüyam (Manolyam)’ gibi bestelerine baktığımızda karşımıza tam Zeki Müren üslubunu ortaya koyan orijinal eserler çıkıyor. Yine Türk sanat müziğine biraz aşina olan herhangi bir dinleyici ‘Tekrar bana dönsen yine beni sevsen’, ya da ‘Gözlerinin içine başka hayal girmesin’ şarkılarının Zeki Müren’den başka biriyle alakası olmayacağını kestirebilir. Yani Zeki Müren’e kendi üslubunu oluşturmuş usta bir şarkı bestekârı diyebilir ve sorular kısmına geçebiliriz.

 

4. Sorular

Kendi şarkılarına güfte yaz(a)mayan Şükrü Tunar neredeyse kendi bestelerinin sayısı kadar Zeki Müren şarkısına nasıl söz yazabilmiş?  Yoksa Zeki Müren güfteleri yazıp bestelemesi için Tunar’a mı vermiş? Ama sözleri de Tunar’ın yazdığı iddia ediliyor. Ayrıca bazen Selahattin Pınar’ın da gizli bestekârlar arasında adı geçiyor ama onun da güfte yazarlığı yok.

Zeki Müren başkalarından birkaç güfte almış. O güfteleri Şükrü Tunar mı bestelemiş? Güfte sahipleri duruma itiraz etmemiş mi?

Ya Zeki Müren güftelerini kullanan bestecilere ne demeli? O güfteler de mi Şükrü Tunar’a ait?

Şiir kitabı sahibi Zeki Müren güfte yazamaz mı? O şiirler de mi Şükrü Tunar’ın?

Zeki Müren’in çoğu şarkısı Şükrü Tunar’ınkilere hiç benzemiyor. Eğer bunları Zeki Müren de bestelemediyse meçhul başka birinin bestelemiş olması gerek. Bu mümkün mü?

Güzel Sanatlar Akademisini birincilikle bitirmiş, sahne kıyafetlerinin tasarımını kendi yapmış, desen, resim sergileri açmış, şair, söz yazarı Zeki Müren beste yapmaktan aciz biri olabilir mi?

Zeki Müren’in ilk bestesi 17 yaşında lise öğrencisi iken ‘Zehretme hayatı bana cananım’ şarkısı olduğuna göre Şükrü Tunar henüz tanınmayan bir çocukla mı anlaşmalı beste yapmaya başlamış?

Şükrü Tunar’ın imzaladığı sararmış nota kâğıtlarını görenler varmış. Şükrü Tunar o besteleri Zeki Müren için hazırladıysa neden üstlerine imzasını atsın ki?

Şükrü Tunar besteleri hediye mi etti, para karşılığında mı yaptı? Bir karar verin.

 

5. Sonuç

İncelememizi tüm Zeki Müren bestelerinin aslında söz-müzik Şükrü Tunar’a ait olduğu suçlaması üzerinden götürdük. Kimi yerlerde konu bazı bestelerin Tunar’a ait olduğu şeklinde yumuşatılıyor. Tabi buna bir şey söylemek zor. En doğrusunu herhalde Zeki Müren bilirdi, o da belki meseleyi dallandırmamak için konuşmamış.

İddia sahipleri; ikinci sınıf gazeteciler, üçüncü sınıf sanatçılar, Şükrü Tunar’ın oğlu olduğu söylenen varlığı yokluğu meçhul bir kişi, Tanburi Cemil Bey, Zeki Müren eleştirileriyle kendini önemli göstermeye çalışan, her devirde çeşitli meslekler icra eden şahıstan oluşuyor. Ellerinde rivayetlerden veya ‘O şarkıları kimin bestelediğini bilen biliyor’ türü imalardan başka herhangi bir belge yok. Zaten olsa ortaya dökerlerdi. Aslında onlar da Zeki Müren’in beste yapamayacak kadar yeteneksiz biri olmadığını bilmeyecek, musikiden bihaber kimseler değiller ama maksat şahsi husumetinden dolayı karalamak, kendi adını duyurmak, reklamını yapmak. İşin diğer bir üzücü yanı ise, bir kamu kurumunun yayınladığı kitapta da bu iddiaların araya sıkıştırılmış olması. Musiki derneğinin çaycısının bile önemli müzik insanı olarak tanıtıldığı o kitaplarda Zeki Müren’in ne hayatı var, ne de herhangi bir şarkısı.

Bir de, ‘Son derece başarılı bir reklam faaliyeti sayesinde bir sanat güneşi yaratıldı’ demezler mi! Zeki Müren 1950 yılında İstanbul Radyosunun açtığı solistlik sınavını 186 adayın arasından birincilikle kazandı. Yıllarca radyoda programlar yaptı. Hocaları, Refik Fersan, Şerif İçli, Sadi Işılay, Şükrü Tunar, Kadri Şençalar gibi devrin önde gelen musiki adamlarıydı. Bu suçlama doğrudan onlara da yöneltiliyor. Onca üstat yeteneksiz bir şarkıcıyı koruyup sanat güneşi haline getirmiş, bilgisi ve zevki şimdikinden çok daha yüksek olan zamanın dinleyicileri de bunu anlamamış. Zeki Müren’in klasikten arabeske kayması sanat adına iyi olmamıştır ama Türk Sanat Müziği bugün hâlâ belli bir oranda dinleniyorsa bunda besteci ve icracı olarak klasikçi Zeki Müren’in katkısı büyüktür.   

Konuyu tek cümleyle ‘Şükrü Tunar güfte yazamazdı, besteleri de Zeki Müren’inkilere pek benzemiyor’ diye özetleyerek kapatıyoruz. İnsaflı bir okuyucu için herhalde bu yeterlidir. Bu yazı da zaten onlar için hazırlanmıştır.